Fikir Sistemi

Tarih: 2013-04-18 | Yazar : Seyyid Ahmed Arvasi | Kategori : Genel

Ülkemizde, nasıl meydana geldiği ayrı bir tartışma konusu olan "kavram kargaşalığı" belası yüzünden, gerçekten anlaşmak zorlaşmıştır. Sistem, doktrin, program, plan, strateji.. gibi kavramlar içiçe girmiş, çok defa birbirlerinin yerine kullanılır duruma getirilerek zihinler karıştırılmıştır. Oysa, bunlar farklı şeylerdir. 

Herşeyden önce fikir sistemi, belli bir çıkış noktasından hareketle, aklın kanunlarına ve aklın metodlarına göre sistemli bir zihni araştırma yoluyla "bilgi problemine" (bilginin menşei, bilginin değeri, hakikat problemi gibi konularda), "varlık problemine" (varlığın mahiyeti, esasi nedir? Madde, hayat, ruh, Allah nedir? Varlık tek midir, çok mudur, zaman, mekan ne demektir? gibi sorulara), "fiil (action) problemine" (hürriyet, kader, determinizm, irade ve sorumluluk gibi konularda) kendi arasında tutarlı bir genel bakış ve yorum getirmeyi ifade eder. Felsefe, sıra ile "bilgi teorisi" (Epistemologie), "varlık teorisi" (Ontologie) "fiil (action) teorisi" adını verdikleri konularda, kendi içinde tutarlı bir yorumlama bicimidir. Peygamberler, bu konularda "vahyin rehberliğindeki bir akil ile" filozoflar ise, kendi kendini kurtarmayı iddia eden bir "trajik" akılla çözüm ve yorum getirmeye calışmışlardır. Peygamberler ve veliler, akıl ve düsünmeyi değerli buldukları halde, yukarıda saydığımız konularda, bu kabileyetlerimizin, insanları tatmine ve huzura kavuşturacak bir güçte olmadıklarını belirtiyorlar. Filozofların, bütün felsefe tarihinin incelenmesinden de görüleceği üzere, birbirleri ile  boğuşup durduklarını, "akil ve akli yıkarak" bugüne geldiklerini, insanlara "iman ve huzur" yerine, şüphe ve tedirginlik getirdiklerini haklı olarak ortaya koyuyorlar. Dinimiz, insanların, bu konuda da, Allah'ın "yardım ve merhametine muhtaç olduklarını", peygamberlerin bu sebeple gönderildiğini, bu problemlere "vahyin" yardımı ile ama yine akılla ve düşünerek ulaşılabileceğini ısrarla belirtir. Gerçekten de "vahyin aydınlığını yitiren" bugünün, çeşitli renkteki felsefi akımları içinde "bunalmış insanını" gördükçe bu hakikat daha iyi anlaşılmaktadır. 

İslam'a göre, "tam akıl", Allah'tan gayrisini bağlayan "sünnetullah"tır, "adetullah"tır. Buna "akl-ı küll" de denir. Akl-ı küll, bütün yaratıkları içten ve dıştan kuşatan ve dizginleyen "alemşümul" nizamdır. Bu nizamin sırları ve incelikleri, çok üstün ve seçkin yaradılışa sahip peygamberlere vahiy ile verilmiştir. Bu sebepten, en yüce insan olan Peygamberimiz  (O'na selam olsun), "akl-ı küll" sahibi idi. Bütün varlığı, bütün kıpırdanışları "tevhid" nuru ile çözüyordu. Peygambere inanmayan ve beşer tarihi içinde bir gerçek olan "peygamberlik görevine" inanmayan bir "akla", bu söylediklerimizi kabul ettiremezsiniz. Tevhid nurunu kaybeden bu "akıl kırıntıları", kendilerini bunaltmaya mahkumdurlar. 

Tevhid nurundan habersiz kalan "akl-ı cüzz" sahipleri, cılız idraklerinin kandillerinde, şuurlarını daraltmaktan öte birşey bulamadılar. Yahut, onlar, "Zifiri karanlık gecede, şimşeklerin ve yıldırımların kısa süreli aydınlığında yol bulmaya calışan kimseler" gibi şaşkın ve tedirgin kaldılar. İslamda, böyle bir akıl çabasına "akl-ı sakim" adı verilir. Akl-ı sakim, dar nefsaniyete bağlı bir idrak kösteğidir. 

Akl-ı selim ise, "vahyin sahasında" at koşturmak yerine, bir "kitab-ı ekber" olan alemdeki varlıkları ve olayları, mutlak varlık olan Allah'tan idrakimize ulasan "mesajlar" durumunda ele alır, "tevhidin ışığında" onları anlamaya ve yorumlamaya çalışır. Dinimiz, asla akli susturmaz, onu Mevlana Celaleddin-i Rumi'nin deyimi ile "parça akıl" olmaktan kurtarır, nefsin (ego'nun) karanlığından "tevhidin nuruna" çıkarır; düşünmeye ve araştırmaya "bir ibadet" ask ve huzuru getirir. İmam-ı Gazali ve İmam-ıRabbani ve daha niceleri, işte bu suretle çalışan, düşünen ve dünyanın hayranlığını toplayan velilerimiz ve mütefekkirlerimizdir. Türk-İslam Ülkücülerinin "fikir sistemi" Allah ve Resulu’ nün çizgisinde yürüyen "akl-ı selim" sahibi, bir yüce veliler ve mütefekkirler kafilesince yoğrulmuştur. 

Kara ve kızıl renkli filozoflar, ister materyalist, ister idealist, ister spiritualist... olmak iddiasın taşısınlar, Batılı insana ve onların yolunda gidenlere birşey veremediler, ızdıraplarına çare bulamadılar. Bugün ya kopkoyu bir materyalizm, ya tedirgin edici bir şüpheciliğin girdabında boğulan, yahut bir "felsefesizlik felsefesine" sığınarak intihar etmek korkusu ile "varolmak"tan öte bir saadete yol bulamayan ve tam bir "felsefe sefaletine" yuvarlanan kara ve kızıl dünyadan ve onların filozoflarından bizlere bir hayır gelmeyecektir. Fikir sistemi etrafında şimdilik bu kadar duralım. Doktrin, program, plan ve strateji kavramları ise "fikir sisteminin" ışığında içinde bulunduğumuz zamana, mekana ve şartlara göre giderek detaya inen sosyal, kültürel ekonomik ve politik hedefler, çalışma şekilleri ve uygulama metodlarını ifade eder. Sistem çok uzun surelidir, hatta esasta hiç değişmez, fakat doktrin daha esnek program ise çok dinamiktir. Planlar ise her an değişebilir. Strateji ise şartlara göre bunlar arasında birlik, bütünlük ve uyumu sağlamayı ve kurabilmeyi esas alan prensipler manzumesidir.




Etiketler: Seyyid Ahmet Arvasi, Fikir, Sistem, Doktrin,Plan,Program,Strateji


Yazarın (Seyyid Ahmed Arvasi) Diğer Yazıları

  • İslâm terbiyesinde “medreseler” kadar “’tekkelerin” de mühim bir yeri vardır

  • “Şeriat”, müminleri, dıştan, “tarikat” İçten “disipline ederdi”. Bu sebepten “medrese” ile “tekke ve dergâhlar” arasında bir “çatışma” değil, işbirliği esastı. 

  • "Türk milleti, yeni ihtida etmiş bir millet değildir. O en az bin yıldan beri İslâm ile müşerref olmuştur.

  • Tasavvuf ve Terbiye

    2016-02-22

    İslâm’da “sofî” kelimesinin menşei etrafında mühim tartışmalar cereyan etmiştir. Bizi, bu tartışmalar pek fazla ilgilendirmemektedir

  • İki Kavram

    2016-02-17

    İslâm’ın iki mukaddes kavramı… “Şeriat” ve “Tasavvuf… “

  • İslâm'da din, itibari, milli, mahalli veya beynelmilel bir değer değildir. İslâm, bütün zaman ve mekânların dini olarak âlemşümuldur. 

  • Hür İnsan

    2014-02-18

    Sayılarda anlaşmak kolaydır da, kelimelerde ve kavramlarda anlaşmak zordur. Bu sebepten ilim adamları, matematiği yalnız bir ilim olarak değil, "metodoloji" olarak da ele almışlardır.  

  • "Düşünen insana" saygı duyulur. "Şartlanmış insan" saygıya değer bulunmaz. Düşünen insan araştıran, "hakikate" özlem duyan kimsedir. 

  • Bundan 40 sene önce idi.Ailece Erzurum'da oturuyorduk.Ben,ortaokul son sınıfta idim.Evimiz misafirsiz kalmazdı.Akraba, eş ve dostumuz az değildi.

  • “Seni çok özledik. Galiba, derin yaralarından kan sızarak şehadet şerbetini içmeye yaklaşan bir mücahidin, bir yudum serin suya iştiyakından daha fazla bir özlem içindeyiz. 

  • Biz, genç okuyucularımıza, Batılı düşüncenin esaslarını kısaca anlatacağız. "Vahyin aydınlığından" kaçarak kendi "idrakini" gerçeğin mihengi sanan, Nietzsche' (Niçe) nin "trajik adamı", yani bir bakıma Batılı filozof, saçlarını ve sakalını yolarak düşünüyor: Acaba bilginin kaynağı objeler (esya) mi, yoksa "insan zihni" mi? İşte, her rengi ile Batı filozofisinin dimağını eriten, çatışmalara sebep olan, koskoca "felsefe tarihini" meydana getiren "temel soru" bu olmuştur. Evet bilginin kaynağı, "objet" mi, yoksa "sujet" mi? Varlığın mahiyeti nedir?

  • Fikir Sistemi

    2013-04-18

    Ülkemizde, nasıl meydana geldiği ayrı bir tartışma konusu olan "kavram kargaşalığı" belası yüzünden, gerçekten anlaşmak zorlaşmıştır. Sistem, doktrin, program, plan, strateji.. gibi kavramlar içiçe girmiş, çok defa birbirlerinin yerine kullanılır duruma getirilerek zihinler karıştırılmıştır. Oysa, bunlar farklı şeylerdir.

  • Âlem, bir «Kitab-ı Ekber» (en büyük kitabı) dir. Yer ve gökler, bu kitabın sahifeleri, maddî, hayatî ve ruhî tezahürleri ile bütün varlık ve olaylar ise, bu kitaba yazılmış «mesajları» yahut Kur'an-ı Kerim'in ifadesi ile «âyetleri» ifade ederler. Bu büyük kitabın muhatabı da «düşünen insan»dır. Düşünen insanın rehberi de akla yol gösteren ve onu vahyin aydınlığında yürüten «Kitabullah» tır

  • Madde, hayat ve ruh, itibarî (relatif) varlıklardır, Mutlak Varlık ise sadece Allah...İtibarî ve izafî varlıklar, yokolan varlıklar demek değildir. Varlıklarını Mutlak Varlığa borçludurlar. O'nunla vardırlar, O'nunla varlıkta durmaktadırlar

  • Kur'ân-ı Kerîm'in muhatabı, herhangi bir kavim, zümre ve sınıf değildir. O, bütün âlemlere ve bütün insanlara hitap eder. Yüce Kitabımız'da sıksık« Ya! Ben-i Âdeme.» (Ey! Adem-oğulları) ve «Ya! Eyyühennasü» (Ey! İnsanlar) hitabına rastlarız...

  • Felsefe» ayrı şeydir. «Din» ayrı şeydir. Bunlar arasında fark bulamayanlar, ya cahildir, yahut ard niyetli...

  • İnsanlardan gayrı varlıklar, sanki bilmekten çok bilinmek için yaratılmışlardır. Onlar. insan gibi bilmenin çilesini yaşamıyorlar.

  • İnsanlığın içinde bulunduğu “ahvalı” düşündüm de Şanlı Peygamberimi ve 0’nun aziz kadrosunu özledim. Şu anda, hepimiz, o’na ne kadar muhtacız!

  • Bir milletin hayatında "aydınların" çok önemli bir yeri vardır. Bir millet, sayıca ne kadar çok, kültürce ne kadar zengin olursa olsun, kendine öncülük edecek "aydın kadrolara" muhtaçtır.

  • İslâm dini, kendinden önce gelen bütün peygamberleri tasdik eder ve hepsini saygı ile anar.Bununla beraber, Bu yüce peygamberlere ait tebliğlerin bozulduğuna ve artık işe yaramaz duruma getirildiğine inanır.

  • İslam'da Tasavvuf

    2012-12-28

    İslâm'da tasavuf, ne Budizmin «Nirvanasına», ne Hıristiyanların «mistisizmine», ne Yahudi'nin «kabalizmine», ne Auguste Comte'un «insanlık dinine», ne de Spinoza'nın «panteizmine» benzer. Böyle bir benzerlik arayanlar, ya cahil olmalı, yahut ard niyetli...