İnsan, Allah'ı Bilmekle Yükümlüdür

Tarih: 2013-01-28 | Yazar : Seyyid Ahmed Arvasi | Kategori : Genel

İnsanlardan gayrı varlıklar, sanki bilmekten çok bilinmek için yaratılmışlardır. Onlar. insan gibi «bilmenin çilesini» yaşamıyorlar.

İnsandan gayrı her varlık, zarfına konmuş bir mektup gibi, kendinde yazılanlardan habersiz olup muhatabının eline ulaşmayı bekliyor. Sistemimizi aydınlatan güneş bile kendisinin farkında değil, bilmenin çilesini yüklenmemiş. İlim, insan şuurunun şanlı aydınlığında yoğrulur. Bu sebepten insan şuuru, kâinatın içine asılmış, en gerçek aydınlık kaynağıdır.

İnsan, maddesi ve bedeni ile çok küçük ve önemsiz bir varlıktır. Lâkin, kâinata ve varlık âlemine bir gözlemci olarak yönelen ruh ve şuuru ile gerçekten muhteşemdir. Bu sebepten «en güzel surette yaratılmış» ve «Allah'ın yeryüzündeki kutlu vekli» olmuştur. 

İnsan, kendini incelerken, objet-sujet bütünleşir diyoruz. İnsanın idrak ve şuuru da varlık tezahürlerinden birisi olmakla birlikte, diğer varlıklardan farklı olarak yalnız bilginin konusu olarak kalmamakta, bilginin şuuruna da varabilmektedir. İnsan, varlığın ve varlık tezahürlerinin idrak ve şuuruna varan, yani bizzat varlığın üzerine kapanan ve onu kritik eden bir varlık kıvılcımıdır.

Bilgi, hiç şüphesiz, varın varla temasının şuurudur. Her bilgi, varlığı ve varlık tezahürlerini ifade eder. Yok olanın bilgisi de yoktur. İdrakimiz, yok ile temas sağlayamaz, çünkü «yok yoktur» ve yok olandan bir veri (donne) gelemez. Şu halde, yokun yokluğu esastır ve «hiçlik» tanrılaştırılamaz.

Buna göre, bütün varlık tezahürleri ve varlıklar, ancak «Mutlak Varlık» ile var olabilmektedir. Mutlak Varlığın varlığı ise mutlaktır. Mutlak Varlığın yokluğu düşünülemez, çünkü muhaldir. Mutlak Varlığın inkârı, bütün varlığı varlıkta tutan sacece Mutlak Varlık olan Allah'tır.

Allah, mevcut varlıkların ve varlık tezahürlerinin idrakimizde ve şuurumuzda meydana getirdiği izlenimlerin çok, pek çok ötesinde duran ve beş duyumuzla yakalayamayacağmız Mutlak Varlık’tır. Allah, varlığımıza «Şahdamarımızdan daha yakın» olduğu halde, idrakimize sonsuzca uzaktır.

Allah'ı beş duyu ile yakalama çabası boşunadır. Putperestlik, beş duyu ile yakalanan şeyleri «tanrı» sanmaktır. Bu sebepten İslâm'da, hiçbir objektif varlık ve değer tanrılaştırılamaz. Yine İslâm'da tasavvur edilen, hayalî ve sübjektif bir «tanrı» anlayışı da kesin olarak red edilmiştir. Çünkü, Mutlak Varlık, tasavvur edebilecek bir güçte yaratılmamıştır. Beş duyumuz ve beş duyu ile sınırlandırılmış idrakimiz, ancak, zaman ve tezahürleri idrak edebilecek ve yorumlayabilecek bir biçimde yaratılmışlardır. Bu sebepten «Mutlak Varlığı» tasavvura çalışan bir idrak, kendini «gizli şirk»ten kurtaramaz. Allah, objektif bir varlık, ve sübjektif bir tasavvur değil, yokluğu yok eden Mutlak Varlık' tır.




Etiketler: Seyyid Ahmed Arvasi


Yazarın (Seyyid Ahmed Arvasi) Diğer Yazıları

  • İslâm terbiyesinde “medreseler” kadar “’tekkelerin” de mühim bir yeri vardır

  • “Şeriat”, müminleri, dıştan, “tarikat” İçten “disipline ederdi”. Bu sebepten “medrese” ile “tekke ve dergâhlar” arasında bir “çatışma” değil, işbirliği esastı. 

  • "Türk milleti, yeni ihtida etmiş bir millet değildir. O en az bin yıldan beri İslâm ile müşerref olmuştur.

  • Tasavvuf ve Terbiye

    2016-02-22

    İslâm’da “sofî” kelimesinin menşei etrafında mühim tartışmalar cereyan etmiştir. Bizi, bu tartışmalar pek fazla ilgilendirmemektedir

  • İki Kavram

    2016-02-17

    İslâm’ın iki mukaddes kavramı… “Şeriat” ve “Tasavvuf… “

  • İslâm'da din, itibari, milli, mahalli veya beynelmilel bir değer değildir. İslâm, bütün zaman ve mekânların dini olarak âlemşümuldur. 

  • Hür İnsan

    2014-02-18

    Sayılarda anlaşmak kolaydır da, kelimelerde ve kavramlarda anlaşmak zordur. Bu sebepten ilim adamları, matematiği yalnız bir ilim olarak değil, "metodoloji" olarak da ele almışlardır.  

  • "Düşünen insana" saygı duyulur. "Şartlanmış insan" saygıya değer bulunmaz. Düşünen insan araştıran, "hakikate" özlem duyan kimsedir. 

  • Bundan 40 sene önce idi.Ailece Erzurum'da oturuyorduk.Ben,ortaokul son sınıfta idim.Evimiz misafirsiz kalmazdı.Akraba, eş ve dostumuz az değildi.

  • “Seni çok özledik. Galiba, derin yaralarından kan sızarak şehadet şerbetini içmeye yaklaşan bir mücahidin, bir yudum serin suya iştiyakından daha fazla bir özlem içindeyiz. 

  • Biz, genç okuyucularımıza, Batılı düşüncenin esaslarını kısaca anlatacağız. "Vahyin aydınlığından" kaçarak kendi "idrakini" gerçeğin mihengi sanan, Nietzsche' (Niçe) nin "trajik adamı", yani bir bakıma Batılı filozof, saçlarını ve sakalını yolarak düşünüyor: Acaba bilginin kaynağı objeler (esya) mi, yoksa "insan zihni" mi? İşte, her rengi ile Batı filozofisinin dimağını eriten, çatışmalara sebep olan, koskoca "felsefe tarihini" meydana getiren "temel soru" bu olmuştur. Evet bilginin kaynağı, "objet" mi, yoksa "sujet" mi? Varlığın mahiyeti nedir?

  • Fikir Sistemi

    2013-04-18

    Ülkemizde, nasıl meydana geldiği ayrı bir tartışma konusu olan "kavram kargaşalığı" belası yüzünden, gerçekten anlaşmak zorlaşmıştır. Sistem, doktrin, program, plan, strateji.. gibi kavramlar içiçe girmiş, çok defa birbirlerinin yerine kullanılır duruma getirilerek zihinler karıştırılmıştır. Oysa, bunlar farklı şeylerdir.

  • Âlem, bir «Kitab-ı Ekber» (en büyük kitabı) dir. Yer ve gökler, bu kitabın sahifeleri, maddî, hayatî ve ruhî tezahürleri ile bütün varlık ve olaylar ise, bu kitaba yazılmış «mesajları» yahut Kur'an-ı Kerim'in ifadesi ile «âyetleri» ifade ederler. Bu büyük kitabın muhatabı da «düşünen insan»dır. Düşünen insanın rehberi de akla yol gösteren ve onu vahyin aydınlığında yürüten «Kitabullah» tır

  • Madde, hayat ve ruh, itibarî (relatif) varlıklardır, Mutlak Varlık ise sadece Allah...İtibarî ve izafî varlıklar, yokolan varlıklar demek değildir. Varlıklarını Mutlak Varlığa borçludurlar. O'nunla vardırlar, O'nunla varlıkta durmaktadırlar

  • Kur'ân-ı Kerîm'in muhatabı, herhangi bir kavim, zümre ve sınıf değildir. O, bütün âlemlere ve bütün insanlara hitap eder. Yüce Kitabımız'da sıksık« Ya! Ben-i Âdeme.» (Ey! Adem-oğulları) ve «Ya! Eyyühennasü» (Ey! İnsanlar) hitabına rastlarız...

  • Felsefe» ayrı şeydir. «Din» ayrı şeydir. Bunlar arasında fark bulamayanlar, ya cahildir, yahut ard niyetli...

  • İnsanlardan gayrı varlıklar, sanki bilmekten çok bilinmek için yaratılmışlardır. Onlar. insan gibi bilmenin çilesini yaşamıyorlar.

  • İnsanlığın içinde bulunduğu “ahvalı” düşündüm de Şanlı Peygamberimi ve 0’nun aziz kadrosunu özledim. Şu anda, hepimiz, o’na ne kadar muhtacız!

  • Bir milletin hayatında "aydınların" çok önemli bir yeri vardır. Bir millet, sayıca ne kadar çok, kültürce ne kadar zengin olursa olsun, kendine öncülük edecek "aydın kadrolara" muhtaçtır.

  • İslâm dini, kendinden önce gelen bütün peygamberleri tasdik eder ve hepsini saygı ile anar.Bununla beraber, Bu yüce peygamberlere ait tebliğlerin bozulduğuna ve artık işe yaramaz duruma getirildiğine inanır.

  • İslam'da Tasavvuf

    2012-12-28

    İslâm'da tasavuf, ne Budizmin «Nirvanasına», ne Hıristiyanların «mistisizmine», ne Yahudi'nin «kabalizmine», ne Auguste Comte'un «insanlık dinine», ne de Spinoza'nın «panteizmine» benzer. Böyle bir benzerlik arayanlar, ya cahil olmalı, yahut ard niyetli...