Çöle İnen Nur-2

Tarih: 2015-02-04 | Yazar : Necip Fazıl Kısakürek | Kategori : Genel

Böyleyken, hayatını yazmayı murad edindim. Hayatını...

O hayat ki, bizzat hayat mefhumu, başta «O yaşayacaktır» diye yaşamış, sonra da «O yaşadı» diye yaşamakta devam etmiştir. Ve etmekte.. Senin hayatını yazmak...

Göklerin temiz bir ayna halinde, dipsiz bir mavera derinliğine battığı şeffaf bir yaz akşamı, ay, her zamankinden daha büyük,daha parlak doğarken, insan, yeni bir hâdise karşısındaymışçasına şaşkın ve tutkundur.Halbuki onu ilk defa görmüyoruz.Bir gün evvel gördüğümüz gibi,ömrümüzün birçok ânında da birçok defa görmüştük.

Bu,her akşamın kanıksanmış hadisesiyle, yine her akşam kapımızın önünden geçen çöp arabasının kanıksatmaktan bile âciz silikliği arasındaki fark nedir?

Şudur ki, birinin oluşundaki sırları bilmediğimiz halde, öbürünün meydana gelişini,bütün dış şekilleriyle tanıyoruz.Biri, aklımızı,öbürünü aklımız, çepçevre sarmış bulunuyor.Bu yüzden, biri, bin kere olmakla yeni kalıyor da, öbürü, bir kere olmakla eskiyiveriyor.

İşte hayatınla,hayatımız arasındaki fark!Hiç seninki,en küçük çaptan en büyüğüne kadar,bütün söylenmişlere, söylenenlere ve söyleneceklere rağmen anlatılmış olabilir mi?

İzin ver; onu bir kere de ben anlatayım!İzin ver; herkesin, boyuna göre açıldığı bu ufuksuz denizde,sana yaklaşabilmek değil, fakat kıyılardan, gerilerden yâni kendimden uzaklaşabilmek mânasına bir kere de ben gücümü deneyeyim! Öyle ki, sahili kaybetsem, artık gerilere dönemesem ve sende boğulsam, işte o zaman aradığım hayatın eşiğine ayak basmış olurum.

Niçin hayatim yazmak?..

1400 senelik bir emeğe yeni bir omuz vermek, güçlü güçsüz ve elverişli elverişsiz, pek çok insanın her fırsat doğuşunda yaptığı bir işi,bir kere daha yapmak; kısacası tekrarlamak, sadece tekrarlamak için mi?

Nasıl olur?

Tekrarlamak...

Tekrarlamak, bir şeyi tam mânâsiyle malûma irca ettikten,çepçevre sardıktan ve kavradıktan, yâni posalaştırdıktan ve cevhersizleştirdikten sonra ele almak demekse, sen, hiçbir surette tekrarlanmazsın.

Yine tekrarlamak, denizin en derin noktasında boyuna göre sulara gömülen bir veya bin ölçü şeridinin, her defa beraber veya ayrı ayrı gösterdiği mikyas,yâni bir veya bin kişinin her defa beraber veya ayrı ayrı belirttiği duyuş ve anlayış seviyesi demekse, onlar seni değil,kendilerini tekrarlamış olurlar.

Ve yine tekrarlamak, hiçbir sırrına erişilmiyeceğinden başka şuurumuz olmayan namütenahi derin ve girift bir hâdisenin,sadece vecd ve aşk aynasında,durmadan,üst-üste aksettirdiği pırıltıları toplamak,yâni gerçek san'ata gerçek mevzuunu vermek demekse, seni tekrarlamaktan büyük vazife olmaz ve ona tekrarlamak denmez.

Allah... İşte en büyük san'atkâr!..O,dış görünüş çerçevelerinde, tekrarlanıyormuş gibi duran namütenahi hâdiseyi,zaman dediğimiz esrarlı havan'ın içinde toplar,her ân birbiriyle nisbetini bozup birbiriyle nisbetini ihya eder, her ân yokluğa batırıp varlığa daldırır,sonsuz benzerlik ifadeleri içinde ne mutlak ayniyete, ne de mutlak zıddiyete yer verir, böylece asıl olarak hiçbir ânı tekrar etmez ve her ân gerilere doğru eskilikte ezelî ve ilerilere doğru yenilikte ebedî şahsiyetini ilân eder. Allah, insanoğlunun âşık olduğu yenilik sırrını anlatıyor, anlatıyor amma, kime? Anlayana, yâni anlatmak istediğine!..

Ey tek katresinin hacminde bin umman çalkalanan ve tek zerresinin menşurunda bir kâinat yüzen Kevser havuzu'nun sahîbi!

Ey,ufuk,insanoğlunun ufku!..

Sen de bizim gibi bir insansın! Sen bir derece daha fazlası olmayan bir insansın da, biz senden eksik olduğumuz kadar insanlığa uzak insanlarız.

Öyleyse hangi mânasiyle olursa olsun, seni tekrarlamak, aldığımız nefesleri tekrarlamaktan bin kat daha aziz...Zaten sensiz ve senden habersiz alınan nefes, varlığın değil, yokluğun soluğu...

Ne kürenin devri, ne rakkasın köşe kapmacası,ne ağacın giyinip soyunması, ne de tek nokta etrafında sayısız noktanın,her biri o noktaya müsavi mesafelerde sıralanışındaki yusyuvarlak devam ahengi,mücerret vazife sırrı bakımından, senin tekrarlanışındaki hikmeti şekillendirebilir.

Bana yalnız bu tekrarın; belki en kaba, fakat en saygılı cephesiyle düpedüz tekrarın, hiçbir şahıs mümtazlığı ve hiçbir âlet hususîliği göstermeyen hakir ve basit bir halkası olmak yeterken...

Evet,gözümde sadece bu yeterliğe sahip olmaktan büyük kazanç ölçüsü yaşamazken,ben, bir sınır aşmak istiyorum!Ben,bir sınır aşmak istemiyorum; onu aşmak için senden izin istiyorum.

Ah, bu sınır, bu sınır!..

Kur'ânda teker teker her âyet, her kelime ve her harfin birinin içindeki nisbetiyle, aynı âyet, harf ve kelimelerin bütün lisan, bütün kelime ve harf terkiplerine nisbetindeki sırrı kucaklamaya giden ulvî bir nüfuz ve muhteşem dikkat, mübarek saçlarının her telinden, muazzez ayaklarının her adımına kadar sana ait her şeyi ayrı ayrı saydıktan, derledikten, düzenledikten sonra, ben, hangi sınırı aşmaktan ve hangi yeniliği getirmekten bahsediyorum?

Fakat var, bir sınır var!.. Her şeye rağmen, herkesçe aşılmak istenmesinden daha aziz bir gaye belirtmez olan bir sınır var!

Ey, dışından görüldüğü kadar görünen vücut, ve ey, içinde gizliliği bile gizleyen ruh!..Hayatının dış çizgiler! senin, binbir kere, binbir kimse tarafından hendeseleştirilmiş ve hiçbir noktası eksik bırakılmamış, harikulade bir petektir.Şekillerin en intizamlısı, çizgi terkiplerinin en kemâllisini düğümleyen bir petek...

İşte ben,olanca ruhumun,ruhumdaki olanca şiir cevherinin, bu cevherdeki olanca aşk ve hassasiyet özünün balını, bu peteğin hücrelerine dökmek, hücrelerin çerçevelediği esrar mahfazalarında eriyip kaybolmak ve mukaddeslerin mukaddesi mevzuunda kendi teessüriyetimi bütün derecelerin üstüne çıkarmak dâvasındayım.Demek ki,ben,aşmak istediğim sınırla, huzurunda, ham istiklâlin ne kadar gülünç, kör benliğin ne kadar sefil, dış mantık ve müşahedenin ne kadar aptal hâle geldiğini gösteren bir teslimiyet meydanı açmak istiyorum!

 




Etiketler: Necip Fazıl Kısakürek, Çöle İnen Nur


Yazarın (Necip Fazıl Kısakürek) Diğer Yazıları

  • Çöle İnen Nur-4

    2015-10-22

    Akıl, bu zaman ve mekân dışı tecelliye, başını eğip teslim olur mu? Mutlaka karıştırmak, kurcalamak, adi kıymet mantığından bir te'vil koparmak ister.

  • Çöle İnen Nur-3

    2015-03-19

    Bu meydanda, bakalım kim en çok ve en güzel kendi kendinden geçebildi? İşte sınır, işte at, işte meydan!..

  • Çöle İnen Nur-2

    2015-02-04

    Böyleyken, hayatını yazmayı murad edindim. Hayatını...

  • Çöle İnen Nur-1

    2015-01-27

    Sofra...Etrafında Allah Resullerinin dizildiği sofra...

  • Çocuktum. 6-7 yaşlarında var yoktum. Bir Ramazan günüydü. Çemberlitaşta oturduğumuz büyük Konaktan 

  • Erkeklerin gözünde merhamet, kadınlarının gözünde iffet, gençlerinin gözünde saffet, yaşlılarının gözünde şefkat kalmamış olan şehir… 

  • Benim Halim

    2013-05-26

    Evet, bizzat ben gazeteciyim; ve Allah’a şükür Tanzimattan beri gelen, menfi tarafından galip ve hakim örnekler arasında, bu milletin ruhuna bağlı ve rüyasına ilişik, sahici, belki de ilk, dünya görüşünün mimarı ve davacısıyım.

  • Ben

    2013-05-25

    Allah ‘ben’ kelimesinin belasını versin! Tevekkeli,cihanın en büyük velîlik derecesini bize dünya gözüyle göstermiş olan Esseyyid Abdülhakîm Efendi Hazretleri,bir eserlerinde şöyle buyurmadılar:

  • O ve Ben

    2013-02-20

    Efendim! Benim Efendim! Benim, güzellerin güzeli Efendim!Vaktiyle: «keşke bu kadar zeki olmasaydın!» buyurduğun adamın beynini, zerre zerre kıskaca alıp atom gibi çatlattıkları bu hengâmede, eminim ki, her dem beraberimde, her ân baş ucumdasın…

  • Abdülhakim Arvasi Hazretlerinin şahsiyetleri vesilesiyle, Müslümanlar, hatta suna veya buna mensup olanlar için son derece faydalı gördüğüm bu ince noktaları yerli yerine oturttuktan sonra iddiama gelebilirim: